25 Ekim 2010 Pazartesi

PALA OCAKBAŞI

Pala Ocakbaşı Beyoğlu’ndaki kebap adresleri arasında bir klasik. Metre hesabı ile sipariş edilebilen kebapları bu restoranın en dikkat çekici özelliklerinden biri

Tabi restoranın tek öne çıkan özelliği bu değil, aynı zamanda lezzetler de bir harika. İyi bir meyhanede yiyebileceğiniz lezzette beyin salatası önden meze olarak sipariş edilebilir. Bunun dışında ezmesi, közlenmiş patlıcanı da gayet lezzetli fakat bu ocakbaşı artık İstanbul’daki çoğu ocakbaşının yaptığı gibi mezeleri fazla öne çıkartmıyor daha çok bir ocakbaşında olması gerektiği gibi etleriyle öne çıkıyor. Başlangıç olarak mezeleri kısa geçerek hemen çöp ve ciğer şişe geçmek akıllıca bir hareket olacaktır zira ikisi de İstanbul’daki en iyi olmasa da gayet lezzetli. Daha sonra kaburgadan ve Adana kebabından(Adana-Beyti arası bir kebap sunuluyor, sebzeli kıyma kebabı daha doğru bir isim olacaktır) mutlaka tadılmalı. Birisinin tadılmaması bile çok büyük eksiklik yaratacaktır. Bol yağlı kaburgayı İstanbul’da başka bir yerde tatmak ne yazık ki mümkün değil, ette yağı sevmeyenlere -eğer kendilerini bu lezzeti tatmaktan alıkoyabilecekler ise, zira güçlü bir irade lazım- tavsiye etmem, gerçekten çok yağlı… Bunun dışında kebapları zırhta çekilmiş çok lezzetli bir kıyma-sebze çeşitleri harmanından yapılmış, gayet kalın (ama güzel pişmiş) bir kebap. Ağızda muhteşem bir et tadı bırakıyor belki de İstanbul’un en lezzetli kebaplarından biri.

Pala Ocakbaşı’nda olumsuz taraf ise servisin kimi zaman gecikiyor olması. Restoran genelde Cuma-Cumartesi aynı kalabalıkta olmasına rağmen kebap bazen 15-20 dakikada servis ediliyor, bazen de 1 saat kadar bekletiyorlar. Bunda garsonların siparişi ocakbaşına geç iletmeleri en önemli sebep. Eğer bu restoranda bu kadar lezzetli kebap servis ediliyor olmasa, restorandaki ziyaretimizi yarım bırakıp kalkıp gidecektik, ve bunca zaman bekletilmeye rağmen hiçbir jest yapılmaması işin yine üzücü bir tarafıydı.
Şubat 2010’daki bu ziyaretimizde diğer bir olumsuzluk ise fiyatlardı. Rakının bol içildiği(1büyük-1küçük) az mezeli ama bol etli(1 metrelik kebap-2 porsiyon kaburga- 1er porsiyon çöp ve ciğer şiş) bir akşamda hesap 6 kişi için 370 TL geldi, tabi bunun içinde ikram gibi gelen meyve-atom tatlıları(30 TL) da var. Daha önceki ziyaretlerimizi de göz önünde bulundurursak kişi başı 55-60 TL ‘ye rakı içilen-güzelce doyulan bir akşam geçirilebilinir

FATİH KARADENİZ PİDECİSİ

1957’den beri Fatih’te hizmet veren Fatih Karadeniz Pidecisi lezzet tutkunları için bir klasik , pideseverlerin mutlaka uğraması gereken bir durak ve Giresun Tirebolu’lu sahibinin komutasında 52 senedir aynı tadı ve aynı kaliteyi, 10-12 masalık yerinde hiç bozmadan sunuyor.

Üç adet pide çeşidi var: kıymalı(kapalı), peynirli(açık) ve yağlı(yuvarlak pidenin içine tereyağ sürülerek ve yumurta kırılrak servis ediliyor). Bir de peynir ve kıymalı kombinasyon olarak “karışık pide” adlı versiyon var(bir tarafa kıyma bir tarafa peynir konuyor ve açık olarak servis ediliyor). Tüm pide çeşitlerine yumurta ilave edilebiliniyor. Ayrıca pidelerin yanında parmak boyutunda tereyağ geliyor; pidecinin müdavimleri bu tereyağının bir kısmını pidenin kıtır kıtır dış yüzeyine sürerek, geri kalanını ise pidenin içine atarak eritiyor. Kapalı pidelerde bu hareketin devamını pideyi çalkalayarak tereyağını dağıtma girişimi tamamlıyor.

Pidelerin kıtırlığı inanılmaz hem pidenin üst tarafı hem malzemeleri taşıyan alt kısmı kıtır kıtır. Bunda üç faktörün rol oynadığını düşünüyoruz:
1- Kullanılan birinci sınıf baklavalık un,
2- Pidenin çok ince bir şekilde(hamur kıvamında olmadan) açılması,
3- Kıymalı pidede , soğan-kıyma harcının fazla bol konmaması(bol malzemeli sevenlerin hoşuna gitmeyebilir)

Dördüncü faktör olarak “odun ateşi+taş fırını” saymasak da olur zira -lezzet düşkünlerinin de bildiği gibi- bu zaten iyi bir pidecinin olmazsa olmazıdır.
Özellikle Trabzon peyniriyle hazırlanan peynirli pide mutlaka tadılması gereken bir lezzet. Trabzon peyniri hususi olarak Trabzon’dan geliyor ve çok karakterli bir tadı var, tuzlu ama ekşimtrak. Kıymalar ise kapalı pidenin içinde çok güzel pişiyor, hiçbir şekilde sulu değil ve soğan tadı insanın ağzına gelmiyor. Pideler gayet hafif hatta sahibinin iddiasına göre 1 tane yedikten 2 saat sonra tekrar yemek yiyebilirseniz, öyle rahatsız eden bir ağırlık yapmıyor. Gerçekten de öyle, hatta 2 pide aynı öğünde afiyetle yenilebilir.

ADEM BABA BALIKÇISI

Daha önce Bebek sahilde küçük bir teknede hizmet veren Adem Baba Balıkçısı 1998 yılında Arnavutköy’deki yerine geçti ve daha sonra müşteri yoğunluğunu karşılayabilmek için bir evlere servis tarzı olan diğer üçü ise lokanta olan dört restorana yayıldı fakat daha sonra evlere servis/ayaküstü servis yapan yeri kapandı ama evlere servis diğer restoranlardan devam ediyor.

Her daim taze balıkları ve lezzetli aperatifleri ile Adem Baba Balıkçısı İstanbul’da alkolsüz balıkçılar arasında klasikler arasına girdi.

Kalamarlar kimi zaman ağızda dağılacak kadar yumuşak kimi zaman ise ne yazık ki dişe gelecek kadar sert ve lastiğimsi. Yakın zamana kadar karidesler sadece söğüş olarak limon ve yeşillikle servis ediliyordu fakat geçtiğimiz yıldan beri karides güveç de menüdeki yerini aldı. Karidesler lezzetli, belli ki dondurulmuş hazır ürünlerden değil fakat güvece konan ve güveç karidese esas lezzetini kazandıran peynir/sebze/mantar(kimi yerlerde krema) eksik, yani bu detaylardan tam bir kompozisyon çıkmamış, yine de karides severler karidesin lezzeti için güveci keyifle yiyebilir.

Lakerda belki İstanbul’daki en iyi lakerdalardan değil fakat lezzetli.

Salatalar ise her daim lezzetli. Enteresan bir şekilde her mevsim lezzetli sebzeler bulabiliyorlar, kışın bile (artık İstanbul’da yazın bile bulunması zor olan) çok güzel, çeşnisi yerinde domatesler sunabiliyorlar. Artık -özellikle İstanbul balıkçılarında- bir klasik olan salatanın(mevsim salatası) üzerine beyaz peynir eklenmesi de burada da isteğe göre hazırlanabiliyor.

Balıklara gelince, garsonlara sorduğunuzda mevsimine göre daha lezzetli balıkları tavsiye ediyorlar(garsonların tavsiyelerini güvenle sipariş edebilirsiniz). Balıklar her daim taze, zaten hafta içi dahil geniş bir insan sirkülasyonu var. Mevsime göre tüm balıklar gönül rahatlığıyla yenebilir. Benim tercihim -alkolsüz çoğu balıkçıda olduğu gibi- yağda kızartılmış küçük balıklar fakat ızgara ya da buğulama yapılmış balıklar da gayet güzel pişiriliyor. Balığın yanında soğan(tercihe göre beyaz ya da kırmızı) istediğinizde ise porsiyonlar da büyük olduğu için koca bir baş soğan dörde bölünmüş halde masanıza servis ediliyor.

Fiyatlar makul, mevsime göre her balık İstanbul için uygun fiyatlara yenilebilir.